Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü İzne Tabi mi? Tarihsel Köken, Hukuki Çerçeve ve Güncel Tartışmalar
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü izne tabi mi?” sorusu, yalnızca pratik bir merak değil; aynı zamanda demokratik toplum düzeninin nabzını tutan bir tartışma başlığıdır. Türkiye’de toplanma ve gösteri hakkı, Anayasa m.34 ile güvence altındadır ve kural olarak izin sistemine bağlı değildir; yani önceden idareden “izin” almak gerekmez. Bununla birlikte, bildirim (ihbar) yükümlülüğü, sınırlama rejimi ve uygulamadaki idari pratikler, hakkın kullanılma biçimini belirleyen kritik unsurlardır.
Tarihsel Arka Plan: İzin mi, Bildirim mi?
Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına dek, kamusal düzen ve güvenlik kaygıları, kitlesel toplanmalara mesafeli bir idari yaklaşımı besledi. 1961 Anayasası’nın özgürlükçü ruhu, toplanma hakkının meşru bir siyasal katılım aracı olarak görüldüğü bir dönemi başlattı. 1982 Anayasası ise hakların sınırlanması bakımından daha daraltıcı bir dil benimsedi; fakat toplanma hakkını korumaya devam etti. Bu çizgi üzerinde 1983 tarihli 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu yürürlüğe girdi ve izin almaksızın toplantı ve gösteri yapılabileceğini açıkça belirtti. Ancak aynı Kanun, özellikle açık yer toplantıları için önceden bildirim ve yer-zaman güzergâh düzenlemeleri gibi usuli şartlar getirdi.
Bugünkü Anayasal ve Yasal Çerçeve
Anayasa m.34, herkesin önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu söyler. Bunun istisnaları, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak gibi meşru amaçlarla ve ölçülülük ilkesine uygun sınırlamalardır. 2911 sayılı Kanun ise bu anayasal çerçeveyi işleten bir “usul kanunu” gibi çalışır: toplantı yerleri, saatleri, güzergâhları; bildirim süreleri; erteleme veya yasaklama koşulları; dağılma prosedürleri ve kolluğun yetkileri gibi ayrıntıları düzenler.
İzin–Bildirim Ayrımı
Hukukun temel mesajı nettir: İzin sistemi yoktur, bildirim sistemi vardır. Bildirimin amacı, idarenin güvenlik ve lojistik tedbirleri önceden planlayabilmesidir. Bu nedenle, bildirimin hakkın ön koşulu haline getirilmesi ya da bildirimsiz toplantının otomatik olarak “yasadışı” sayılması, akademik tartışmalarda sıkça eleştirilen bir de facto izinleştirme problemidir.
“Kendiliğinden Toplantı” (Spontaneous Assembly)
Beklenmedik gelişmeler karşısında, kendiliğinden toplanmalar demokratik toplumda olağan sayılır. AİHS m.11 ve AİHM içtihadı, bu tür toplantılarda katı bildirim şartlarının esnetilmesi gerektiğini vurgular. Türkiye’de bireysel başvuru kararlarında da, güncelliği ve aciliyeti olan olaylara tepki niteliğindeki barışçıl toplanmaların orantısız müdahaleye maruz bırakılmaması gerektiği işlenir.
Güncel Akademik Tartışmalar
1) Bildirim Yükümlülüğünün Sınırları: Akademide temel soru, bildirimin idari koordinasyon aracı olarak kalıp kalmadığıdır. Bildirimin geçersizliği veya gecikmesi halinde toplantının tümden yasaklanması yerine, ölçülü idari çözümler (alternatif yer-zaman önerisi, güvenlik çemberinin daraltılması vb.) önerilir.
2) Yer–Zaman Kısıtları ve Sembolik Mekânlar: Sembolik değeri yüksek alanlar (meydanlar, anma yerleri) üzerinde getirilen genel yasakların, çoğulcu demokrasi idealini zedelediği; her olay özelinde somut tehlike analizinin şart olduğu savunulur. Akademik görüşlerde asgari müdahale ve somut tehlike testi öne çıkar.
3) Kolluğun Kuvvet Kullanımı ve Orantılılık: Barışçıl toplanmalarda dağıtma ve zor kullanma kriterleri; uyarı, kademeli artış ve son çare ilkeleri etrafında tartışılır. AİHM kararları, barışçıl niteliği bozulmamış toplantılara karşı göz yaşartıcı gaz ve kitleyi çevreleme gibi yöntemlerin istisnai ve ölçülü kullanılmasını şart koşar.
4) Dijital Çağda Toplanma Hakkı: Sosyal medya çağrıları, dağıtık ve hızlı mobilizasyon yaratır. Bildirim sürelerinin aşırı uzun tutulması, ifade özgürlüğünün güncellik boyutu ile çatışabilir. Bu nedenle kısa süreli, dinamik bildirim ve kendiliğinden toplantı istisnasının açık tanımı, doktrinde reform önerisi olarak yer alır.
Uygulamada Sık Sorulanlar
Toplantı izne tabi mi? Hayır, kural olarak izin yok; bildirim var. Ancak idare, meşru amaçlara dayanarak sınırlama getirebilir; bu sınırların ölçülü olması ve somut gerekçeyle açıklanması gerekir.
Bildirimsiz toplantı her zaman yasadışı mıdır? Hayır. Özellikle kendiliğinden gelişen barışçıl toplantılarda, bildirimin yokluğu tek başına müdahaleyi meşrulaştırmaz; somut tehlike ve orantılılık belirleyicidir.
Sembolik mekânlarda toplanma neden önemlidir? Çünkü ifade özgürlüğünün etkisi çoğu kez mekânın anlamıyla katlanır. Bu yüzden genel ve süresiz yasaklar yerine, olay bazlı ve daraltılmış sınırlamalar önerilir.
Sonuç: Demokratik Toplumda Esas Olan, Ön İzin Değil, Koruyucu Düzenlemedir
Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı izin sistemine bağlı değildir. Bildirim, kamu otoritesinin güvenlik ve düzen görevini yerine getirmesi için öngörülen usuli bir araçtır; hakkın özünü daraltan bir engele dönüşmemelidir. Demokratik toplum düzeni, çoğulculuk, hoşgörü ve katlanma ilkeleriyle ayakta kalır. Bu nedenle, orantılılık, somut tehlike analizi, kendiliğinden toplantıya saygı ve sembolik mekânların ifade değerinin tanınması, hem idarenin hem yargının pusulası olmalıdır.
Kaynakça ve Yol Gösterici Metinler
- T.C. Anayasası, m.34 (Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı).
- 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve ilgili yönetmelikler.
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.11 (Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü).
- AİHM, Oya Ataman/Türkiye (2006); Balçık ve Diğerleri/Türkiye (2007); Disk ve KESK/Türkiye (2012) ve benzeri içtihatlar (spontaneous assembly, orantılılık, mekânın sembolik değeri).
- AYM bireysel başvuru kararları: barışçıl toplantı, ölçülülük ve kolluğun müdahalesine ilişkin içtihatlar.
- Güncel akademik literatür: izin–bildirim ayrımı, sembolik mekânlar, kendiliğinden toplantı ve kuvvet kullanımında ölçülülük tartışmaları.